İnsülin Direnci ve Diyabet

İnsülin direnci, diğer adları ile artmış insülin toleransı veya azalmış insülin duyarlılığı şeker hastalığına yol açan bir sendrom olarak kabul edilmektedir.

Bu sendroma karaciğerde insülin metabolizmasının bozulması yol açar. Sebep karaciğer enflamasyonudur.

Karaciğer hücrelerindeki enflamasyon nedeniyle insülin hücrelerde şeker depolanmasını başlatamaz.

Kan şeker ve insülin düzeylerinin bozulması sonucu aşırı iştah, sık sık yeme isteği, kolay doymama, buna karşın enerji düşüklüğü, hareketsizliğe ve yağlanmaya eğilim görülür. Yanlış beslenme alışkanlıklarının da rolü vardır.

Bu süreçte şeker hastalığı (tip-2 diyabet) gelişir.

İnsülin Nedir?

Pankreas beta adacıklarında sentezlenerek kana verilen bir hormondur.

İnsülin, karaciğerde glukoz üretimini ve depo şekerin kana verilmesini baskılarken, iskelet kası ve yağ dokusu tarafından hücre içine şeker alımını da uyararak kan şekerinin yükselmesini önler.

İnsülin ayrıca karaciğer hücrelerini fazla şekeri depolamak için glikojen ve trigliseride dönüştürmek üzere uyarır.

Normal fizyolojik koşullar altında insülin salgılanması, yemek sonrasındaki kan şekeri artışları ile uyarılır.

Kan şekeri seviyelerini normalleştirmek için bir müddet dolaşımda kalan insülin 3-10 dakika arasında karaciğer ve böbrek tarafından kandan uzaklaştırılır.

İnsülin ayrıca, özellikle T hücreleri başta olmak üzere hücresel bağışıklık fonksiyonunu doğrudan düzenleyebilen bir moleküldür.

Hem CD4 hem de CD8 T hücreleri, aktive edildiklerinde hücre yüzeylerinde insülin reseptörü oluşturur. T hücreleri üzerinde insülin reseptörü ekspresyonunun olmayışı, bu hücrelerin çoğalmasını ve sitokin üretimini engeller.

İnsülin Direnci Nedir?

Seksenli yıllarda, insülin tedavisi alan diyabet hastalarında insülinin kan şekerini kontrol edemediği klinik durumu açıklamak üzere geliştirilmiş bir teoriyi tanımlar.

Bilim dünyasında, yerini “insüline azalmış yanıt” veya “insüline karşı azalmış duyarlılık” tanımlarına bırakmıştır. Zira hedef hücrelerde gerçek bir direnç kanıtlanamamıştır.

Hedef hücrelerde insülin duyarlılığının azalmasına bağlı olarak göreceli insülin etkisi yetersizliği vardır.

Vücut ihtiyaçlarını aşan beslenme, ve özellikle de ihtiyaçtan fazla karbonhidrat tüketimine bağlı kilo artışı, özellikle üst gövdede yağlanma ile karakterize bir sendromdur.

Metabolik sendrom adı ile de anılmaktadır.

Diyabet Nedir?

Pankreasın yeterince insülin üretememesi yüzünden gelişen, kanda yüksek şeker düzeyleri ve kolesterol, trigliserid yükselmesi ile kendini gösteren bir hastalıktır.

Tip-I diyabette sebep pankreas beta hücrelerinde gelişen otoimmün hastalıktır.

Tip-II diyabet ise bir karaciğer hastalığıdır. Karaciğer insülin metabolizması bozulmuştur. Karaciğer şeker depolama işlevini yerine getiremez, insülin direnci başlar.

İnsüline uzun süreden beri direnç olması, yıllar içinde pankreasın yeterince insülin üretememesine yol açar. Bu hastalığa şeker hastalığı veya Tip-II diyabet denir.

Tip-II Diyabette açlık kan şekeri 125 mg/dL üzerinde seyreder.

Hastalık yüksek kan şekerinin beyin fonksiyonları üzerindeki belirtileri kadar, damarlara verdiği hasarın yol açtığı organ komplikasyonları ile de tanınır: Körlük, kronik böbrek hastalığı, kalp-damar hastalığı, periferik sinir hasarı ve inme/felç, ayaklarda kapanmayan yaralar (diyabetik ayak).

İnsülin Direnci Belirtileri Nelerdir?

Sık sık acıkma, öğün arasında yeme isteği, iştah artması ve kilo almak
İç yağlanma artışı (göbek çevresinin boy ölçüsünün yarısını geçmesi)

Muayenede tespit edilen bulgular:

  • Kalp-damar hastalıkları
  • Hipertansiyon (130/80 mm/Hg üzerindeki yüksek kan basıncı)
  • Kanda açlık glukoz düzeylerinin 99 mg/dL üzerinde olması
  • Kan yağları profilinin bozulması (Kanda HDL-Kolesterol düzeylerinin erkeklerde 40 mg/dL, kadınlarda 50 mg/dL altında olması, LDL kolesterol ve trigliseridlerin yüksek olması)
  • Karaciğer yağlanması /büyümesi

İnsülin Direnci Neden Olur?

İnsülin metabolizmasının bozulması ve karaciğer hücrelerinde insüline duyarlılığın azalması her zaman karaciğer yağlanmasına paralel olarak gelişir.

Beslenme ve yeme bozukluğu hastalığın sebebi olmayabilir ama karaciğer yağlanmasını daha da artırır. Karaciğerde yağlanma varsa enflamasyon vardır.

Enflamasyon insülin direncinin gerçek nedenidir. Yaklaşık 30 yıl önce, TNF sitokininden yoksun olan deney hayvanlarının insülin direnci geliştirmedikleri keşfedilmiştir. Başka bir deyişle, enflamasyon yoksa insüline direnç de yoktur.

İnsülin Direncinde Viral Hastalık Teorisi

  • İnsülin direnci olan hastalarda, viral enfeksiyonla ilişkili bir Tip-I sitokin yanıtı tespit edilmiştir.
  • Obez iç yağ dokusu, çoğunlukla anti-viral Tip-I fenotipi olan, çok sayıda enflamasyon başlatıcı bağışıklık hücresi biriktirir.
  • İnsülin direncinin gelişimini destekleyen anti-viral Tip-I enflamatuar ortam, birçok organda, en önemlisi de yağ dokusunda üretilir.
  • Bazı araştırmalarda, hepatit B virüsü veya hepatit C virüsü (HCV) enfeksiyonu ile insülin direnci arasında bir ilişki bulunmuştur. HCV enfeksiyonu ve insülin metabolizması bozulması arasındaki ilişki birçok bulgu ile kanıtlanmıştır.
  • Hepatit-C virüs enfeksiyonu, karaciğer hücrelerinde doğrudan hasara neden olur.
  • Virüsün proteinleri enflamatuar sitokinlerin salgılanmasına yol açar.
  1. Sitokinler karaciğer hücrelerinde enflamasyon (iltihap) başlatır.
  2. Böylece insülinin hücrelerle iletişimi etkilenir.
  3. Sonuç olarak şeker, yağ ve protein metabolizması bozulur.

Birçok virüs enfeksiyonunda da bağışıklık sisteminin, antiviral bağışıklığı desteklemek üzere, kan insülin seviyelerini yükselterek iskelet kasının insülin duyarlılığını geçici olarak azalttığı gözlenmiştir.

Kan insülin seviyelerinin yükselmesi hücresel bağışıklığı da harekete geçirir. T lenfositlerin zarlarında insülin reseptörleri vardır ve yükselmiş insülin düzeyleri bu hücrelerde uyarıcı etki yapar. Virüsleri hücrelerimizin içinde saklanırken bile tanıyabilen T hücreleri viral bağışıklık için kilit öneme sahiptirler.

Bilimsel araştırmalara göre viral enfeksiyon, Tip I bağışıklık tepkisini aktive ederek TNF, IFNy ve IL-6 gibi enflamatuar sitokinlerin üretimine neden olur.

Enflamatuar sitokinler kas ve karaciğerde insülin direnci başlatırlar. Pankreas, antiviral bağışıklık sistemini doğrudan destekleyecek bir tepki vererek, insülin üretimini artırma yoluyla direnci telafi etme yoluna gider.

İnsülin Direncine Yol Açan Faktörler:

  • Karaciğer yağlanması, viral hastalıklar, bazı ilaç tedavileri, kemoterapi ve genel anestezi, büyük yanıklar, sepsis, kazalara bağlı travmalar, alkol, kokain kullanımı
  • Tarım, gıda, tekstil vb çeşitli endüstrilerde ve evlerde kullanılan kimyasallar gibi çevresel toksinlere maruz kalmak

İnsülin Direncine Yol Açan İlaçlar

  • Kortizon tedavileri. Bağışıklığı baskılamak gerektiğinde aşağıdaki ilaçlar böbreküstü bezinden salgılanan kortizol hormonunun etkilerini taklit etmek üzere kullanılırlar. Ülkemizde tümüne kısaca kortizon tedavisi denir.
    • Kortizon
    • Prednizon
    • Metilprednizon
    • Deksametazon
    • Triamsinolon
  • Bazı antidepresanlarla tedaviler
    • Mianserin
    • Mirtazapin
  • Bipolar bozukluk hastalığı (manik depresif hastalık) ve şizofreni tedavilerinde kullanılan antipsikotikler ve diğer ilaçlar
    • Klozapin
    • Olanzapin
    • Risperidon
    • Quetiapine/ketiapin
    • Zotepin
    • Amisulpride/amisülpirid
    • Ziprasidon
    • Aripiprazol
    • Amitriptilin
    • Karbamazepin
    • Valproik asit
    • Lityum
  • Kemoterapi
    • Sisplatin
    • 5-fluorourasil
    • Tamoksifen
    • İrinotekan
    • Asparaginaz
  • Aspirin, ibuprufen, naproksen, damar yolundan yüksek doz tetrasiklin, metotreksat, amiodaron, dronedaron gibi ilaçların kullanımı
  • HIV tedavisinde kullanılan nükleosid revers transkriptaz inhibitörü antiviral ilaçlar

Genel Anestezi ile Yapılan Ameliyatlardan Sonra İnsülin Direnci

Ameliyat ve anestezi, stres hormonlarının salınmasına neden olur. Bu hormonlar, vücudu insüline karşı daha az duyarlı hale getirir.

Cerrahi travma sonrası gelişen insülin direncinin derecesi cerrahi travma ile orantılıdır ve komplike olmayan karın ameliyatlarından sonra yaklaşık 2–3 hafta devam eder. Komplikasyon gelişen ameliyatlardan sonra daha da uzun süre devam eder. Damar yoluyla beslenme de insülin metabolizmasının bozulmasının tek başına ayrı bir sebebidir.

Cerrahi hastalarda insülin direncinin derecesi operasyonun büyüklüğü ile ilişkilidir. Büyük kolorektal ameliyatlar gibi büyük cerrahi işlemlerde ameliyat öncesindeki insülin duyarlılığının %90’a varan kısmı ameliyattan sonra kaybolabilir.

İnsülin Direncine Yol Açan Hastalıklar

  • Virüs bulaşmaları (viral enfeksiyonlar kısa süreli dahi olsa insüline direnç geliştirir)
  • Karaciğer Yağlanması (yağlı karaciğer hücreleri insüline direnç geliştirir)
  • Cushing hastalığı (Cushing sendromu aşırı kortizol hormonuna bağlı gelişir)
  • Akromegali (Aşırı büyüme hormonu üretimi sonucunda gelişir)

İnsülin Direncine Yol Açan Viral Hastalıklar

Güney pasifikte yer alan Tonga adaları, İkinci dünya savaşı sırasında kurulan ilk ABD üsleri ile birlikte batılı insanla tanışmış, ilerleyen yıllarda kaynaşma devam etmiştir. 70 yıl sonra, günümüzde Tonga halkının yarıdan fazlası Tip-II diyabetlidir. Diyabetli sayısına bakarak geri kalan yerli halkın da tamamına yakınının insülin direncine sahip olduğu tahmin edilebilir.

Bu gibi bulgular viral teoriyi güçlendirmektedir.

Bilim adamları, incebarsağa yerleşen enterovirüsler ve bu gruptan özellikle koksaki virüs (el-ayak-ağız hastalığı virüsü) ile tip-1 diyabet arasında nedensel bir bağlantı kurmuştur (pankreatit yaparak pankreasta insülin üreten beta adacıklarında harabiyete neden olurlar).

Birden fazla araştırmada da insülin direnci ve tip-2 diyabet ile Hepatit-B ve C virüsleri ve HHV8 (Human Herpes Virüs-8) arasında bir bağlantı gözlemlenmiştir.

Güçlü kanıtlar, hem insülin metabolizmasının bozulmasına bağlı diyabetik durumla ilişkili enfeksiyöz ajanlar hem de diyabetin olası nedensel faktörleri olarak, insüline direnç gelişmesi ve diyabet sürecinde mikropların önemli bir rolü olduğuna işaret etmektedir. İnsülin direnci ile ilişkili enfeksiyonlar bakterileri, virüsleri, mantarları, parazitleri ve – muhtemelen – prionları içerir.

Aşağıdaki viral hastalıklar sırasında insüline direnç geliştiği, ve sonrasında da devam ettiği görülmüştür:

  • Herpesvirüs enfeksiyonları
  • Influenza-A (grip)
  • Hepatit B
  • Hepatit C
  • COVID-19

Herpes Virüs Enfeksiyonları ve İnsülin Direnci

İnsanlara bulaşan çok sayıda değişik herpes virüsü vardır (HHV). Başlıcaları, uçuk virüsleri (HSV-1 ve HSV-2), Epstein-Barr virüsü (EBV), suçiçeği virüsü (VZV), ve sitomegalovirüstür (HHV5 veya CMV). Tüm bu virüsler, başlangıçtaki hafif sistemik enfeksiyondan sonra, ruhsal-bedensel stres dönemlerinde yaptıkları ataklarla yaşam boyu gizli enfeksiyona neden olabilir.

Herpesvirüslerin arasında insülin direnci ile en ilişkili görünenler sitomegalovirüs ve herpes simpleks-II (genital herpes) virüsüdür. Bu virüsler nüfusun yüzde doksanından fazlasında bulunur.

Sitomegalovirüs (CMV) oldukça yaygın bir virüstür ve anne karnında da bulaşabileceği için yenidoğanda dahi görülür. Kreş-yuva-anaokulu gibi yerlere giden çocukların ilk günlerinde geçirdiği enfeksiyonlar genellikle CMV enfeksiyonlarıdır.

Çevresel Toksinler ve İnsülin Direnci

Hücrelerde birikerek sağlığımızı tehdit eden çeşitli maddeler, aşağıdaki mekanizmalar üzerinden enflamasyon yaratırlar:

  • Doğrudan toksik etki ile karaciğer yağlanması
  • Hücrelerdeki ağır metal birikimleri (örneğin demir, bakır..) okside olduklarında enflamasyon yaratırlar
  • Toksinler bağışıklığımızı düşürerek, çocukluğumuzda vücudumuza girmiş olan virüslerin ateş vb belirti vermeksizin çoğalmaya devam etmesine (sessiz enfeksiyonuna) yol açarlar.
  • Vücudumuz buna insülin direnci geliştirerek tepki verir. Amaç enerji deposunu büyütmektir.

Çeşitli çevresel toksinler aşağıdaki gibi sıralanabilir:

  • Kurşun, kadmiyum, cıva, arsenik, aluminyum gibi ağır metaller
  • Çeşitli pestisidler gibi tarım kimyasalları
  • Sinek, karınca, güve vb böcek öldürücüleri (sprey şeklinde olanlar en tehlikelileridir ancak naftalin gibi bulundukları ortama sürekli yayılan maddeler daha da tehlikelidir)
  • Ev temizliğinde kullanılan kimyasallar
  • Klorlu su dezenfektanları
  • Kumaş boyaları ve diğer boyalar
  • Çözündürücüler, yapıştırıcılar ve cilalar
  • Makyaj malzemeleri, saç boyaları, sentetik parfümler ve bunların bulunduğu malzemeler

İnsülin Direnci Nasıl Gelişir?

  • Karaciğer hücrelerinde yüksek oksidatif stres ile karakterize bir durumdur. Oksidatif stres hücrelerin serbest radikalleri kontrol edemediği durumlarda gelişir.
  • Hücrede bozulma ve yaşlanma süreçleri başlar. Sürecin sorumlusu olarak ağır metal birikimi ve viral faaliyet üzerinde durulmaktadır.
  • İnfluenza A, sitomegalovirüs ve herpes simpleks, hepatit-C gibi virüslerle enfeksiyonun, insülin duyarlılığını azalttığı gösterilmiştir. Çok sayıda solunum sistemi ve sindirim kanalı enfeksiyonu olan hastalarda yapılan ölçümler, insülin direncinin, bazen enfeksiyondan sonra üç aydan daha uzun süre devam ettiğini ortaya koymuştur.
  • Bağışıklık sistemi virüs bulaşmasıyla (infeksiyon) mücadele içinde iken, bir savunma mekanizması olarak, endokrin süreçlere müdahale eder.

İnsülin direnci bağışıklık sistemi tarafından kasıtlı olarak başlatılan bir savunma atağıdır.

  • Virüs bulaşması, tıpkı alerjik reaksiyonlarda olduğu gibi, Tip I bağışıklık tepkisini aktive ederek enflamatuar TNF-alfa, İnterferon gamma ve IL1-beta, IL-6 gibi sitokinlerin üretimine neden olur. Kas ve karaciğerde insülin direncini bu sitokinler başlatır.
  • Pankreas, antiviral bağışıklık sistemini doğrudan desteklemek üzere, insülin üretimini artırarak insüline karşı direnci telafi etmeye girişir.
  • İnsülin düzeylerinin artması kan şekerini aşırı düşürerek kısa süre içinde açlık duygusu yaratır. Açlık duygusunu gidermek üzere tekrar yemek yeniden insülin salgısına, ve bu sürecin tırmanmasına yol açar.
  • Bağışıklık sisteminin viral enfeksiyonla baş edememesi ve yeme alışkanlıklarının bozulması insülin direncinin kendi kendini besleyen bir hastalığa dönüşmesine yol açar: Metabolik Sendrom
  • Gereğinden çok beslenme vücutta ve karaciğer hücrelerinde yağlanmayı artırır. Buna bağlı olarak iç yağlanma da artar ve göbeklenme şeklinde kilo artışı gelişir.
  • Yağ hücrelerinde ve yağ dokusunda bulunan fibroblast, makrofaj ve monositler gibi bağışıklık hücrelerinde enflamasyon (iltihap) başlatıcı sitokinler (IL-1; IL-6 ve TNF-alfa) üretilerek kana verilmeye başlar. Bu da vücutta enflamasyonu tırmandırır, insülin direncini artırır.

İnsülin Direnci Nasıl Kilo Aldırır?

Azalmış insülin duyarlılığı ya da diğer adı ile metabolik sendromda insülin metabolizması bozulmuştur. İnsülin kanda normalden daha uzun süre kalarak kan şekerini düşürmeye devam eder ve kısa sürede tekrar acıktırır.

Kan şekerinin öğün sonrasında 70 mg/dL altına düşmesine reaktif hipoglisemi denir. Reaktif hipoglisemi ile baş etmenin tek yolu karbonhidrat atıştırmaktır.

Böylece öğünler arasındaki her bir ara öğünde pankreas tarafından kana tekrar insülin verilir. Bu sadece bir bitki çayı olsa bile, insülin salgılanmasına yol açtığı için, kan insülin seviyelerini besleyecektir.

Kanda yüksek seviyede kalan insülin yemeklerden sonra reaktif hipoglisemi (kan şekeri düşmesi) dışında, uyku gelmesi, ardından çabuk acıkma gibi belirtilere yol açar.

Gün içinde sürekli devam eden yemek öğünleri ve ara öğünlerin yarattığı yüksek insülin düzeyleri, gece de yemek yemeye yol açar ve bu kişiler sabah da yüksek insülin düzeyleriyle uyanırlar.

Metabolik sendromda özellikle şekerli veya hızla şekere dönüşen gıda maddelerine yönelim olur. Bu seçimler de kan şeker ve insülin düzeylerini gün içinde giderek yükseltir.

İnsülin iştah açar, yağ deposunu büyütür, yağları yaktırmaz.

Karaciğer yağlanması ve iç yağlanma sürekli olarak artar, böylece göbek çevresi genişler.

İnsülin Direnci Nasıl Teşhis Edilir?

Doktorunuz şikayetlerinizi dinledikten sonra sizi muayene edecek ve bu sırada vücut ağırlığı, yağ oranı ve göbek çevresi gibi ölçümlerinizi alacak, kapsamlı kan tahlillerinizi ve gerekirse Oral Glukoz Tolerans Testi (OGTT) isteyecek, tümünü değerlendirerek hastalığınızı teşhis edecektir.

Ancak OGTT testi yapılmadan da insülin direnci tanısı mümkün olabilir.

Aşağıdaki durumların birkaçının sizde bulunması insülin direncini teşhis etmek için yeterli olabilir:

  • Fazla kilo (özellikle göbek bölgesinde olmak üzere yağlanma artışı)
  • Erkeklerde 90 cm, kadınlarda 80 cm’yi aşan göbek çevresi
  • Hipertansiyon (130 ve üzeri yüksek kan basıncı)
  • Bozulmuş kan yağı profilleri (yüksek trigliseridler, LDL-kolesterol, düşük HDL-kolesterol)
  • Yüksek açlık insülin değerleri ve yükselmiş HOMA indeks
  • Yakın akrabalarda diyabet
  • Kadınlarda polikistik over hastalığı ve gestasyonel diyabet geçmişi
  • 99 mg/dL üzerindeki AKŞ (açlık kan şekeri) düzeyleri olabilir veya olmayabilir
  • ALT düzeylerinin erkeklerde 25 U/L, kadınlarda 17 U/L üzerinde olması
  • Karaciğer yağlanması (Ultrason ile değil, 3-Tesla MR ile yapılan incelemede karaciğer hücreleri içinde %5 trigliserid saptanmış olması karaciğer yağlanması tanısı için yeterlidir)

İnsülin Direnci Nasıl Ölçülür?

İnsülin direnci, glukoz tolerans testi (GTT) ve glukoz veya insülin uygulamasından sonra seri glukoz ölçümlerinin yapıldığı insülin tolerans testi (ITT) dahil olmak üzere çeşitli yollarla klinik ve deneysel olarak ölçülebilir.

En yaygın olarak uygulananlar oral glukoz tolerans testi OGTT ve HOMA-IR indeks ölçümleridir.

Oral Glukoz Tolerans Testinde (şeker yükleme testi) yükselmiş kan şekerinin kandan uzaklaştırılma hızı ölçülür. Yüksek değerler bozulmuş glukoz toleransına işaret eder.

HOMA-IR indeksi sabah alınan kanda açlık kan şekeri ile açlık insülin değerlerinin birbirine oranı ile elde edilir. Bu değerin yükselmesi şeker kullanan/depolayan hücrelerin insülin duyarlılığının azaldığına yorumlanır.

İnsülin direncini değerlendirmek için altın standart, glukoz seviyelerini korumak için glukoz infüzyonu yaparken aynı anda insülin seviyelerinin akut olarak yükseltildiği ve korunduğu öglisemik-hiperinsülinemik klemplemedir.

Glisemik-hiperinsülinemik klempleme, hem periferik dokularda glukoz tüketiminin hem de karaciğerin glukoz üretimindeki değişikliklerin doğru bir şekilde değerlendirilmesini sağlar.

İnsülin Direnci Kaç Olmalı?

10-12 saat açlıktan sonra ölçülen açlık kan şekeri ve açlık kan insülini değerlerinin birbiriyle çarpılıp sonucun 405’e bölünmesi ile elde edilen HOMA-IR 2.5 mg/dL’nin altında ise sonucun normal olduğuna işarettir. 2.5’in üstündeki değerler normal değildir. 2.9 üstündeki değerler insülin direnci olduğunu gösterir.

İnsülin direnci yüksekliğine bağlı olarak obezite ve diyabet potansiyeli artar.

Oral Glukoz Tolerans Testi (OGTT) Nasıl Yapılır?

Açlık kan şekeri ölçümü için kan alındıktan sonra size 75 gram glukoz içeren bir şekerli içecek içirilir. Şekerli karışımı içtikten sonra, kan şekeri seviyeleriniz tekrar test edilmek üzere 30, 60, 90 ve 120. dakikalarda tekrar kan alınır.

Bu test ile açlık kan şekeri ve glukoz toleransındaki anormallikler tespit edilir.

Böylece doktorunuz diyabet öncesi dönemde olup olmadığınızı anlar.

İnsülin Direnci Ne Yapar?

Şeker depolayan hücrelerin insüline yanıt vermemesi üzerine kan şekeri uzun süre yüksek kalır.

Bu sendromda kanda hem insülin, hem şeker düzeyleri yüksektir.

İnsülin iştah arttıran bir hormondur. İştah arttıkça daha çok yenir, sonuçta insülin ihtiyacı artar.

Bu süreçte pankreas yeterince insülin salgılayamaz hale gelir ve diyabet gelişir.

İnsülin direnci sadece kilo artışı, obezite ve diyabete yol açmaz. İnsülin direnci de diyabet gibi birçok kronik hastalık, kan dolaşımı bozuklukları, damar sorunları ve inme/felç riskinin artışı ile ilişkilidir. Bütün bu riskler insülin direncinin başlamasıyla beraber, zaman içinde yavaş yavaş gelişir.

İnsülin Direnci Nasıl Kırılır?

Metabolik Detoks kişiye özel beslenme programı, düzenli egzersizler ve ozon tedavisi, hidrojen tedavisi ile karaciğeri iyileştirerek hücrelerin insülin duyarlılığını yeniden kazandırmak mümkündür.

İnsülin Direncinin İlacı Var mıdır?

İnsülin direncinin ilaçlarla tedavisi yoktur. Bu amaçla reçete edilen metformin ve benzeri ilaçlar hiçbir hastada bu sendromdan kurtulmayı sağlamamıştır.

Ozon Tedavisinin İnsülin Direncindeki Etkisi

İnsülin direnci, yüksek oksidatif stres ile karakterize bir karaciğer enflamasyonu sonucu gelişir. Glutatyon sentezinin azalmasıyla birlikte giden aşırı glutatyon tüketimi, oksidatif stresin önemli bir belirtecidir. Ozon tedavisi hiçbir yan etkisi olmayan güçlü antienflamatuar yanıtlar başlatır; glutatyon üretimini uyararak oksidatif stresi giderir, insülin direncini iyileştirir.

  • Yükselmiş HOMA-IR sonuçlarını 6 haftada 7.5 üstü düzeylerden 2.5 altı değerlere düşürür.
  • Yükselmiş kan şekerini düşürür, insülin direncini iyileştirir. İnsülin tedavisi alan diyabetiklerin insülin ihtiyacı azalır.
  • Kan hücrelerinde bulunan glikozillenmiş hemoglobinden (HbA1C) şekeri çözerek HbA1C oranını düşürür, böylece o hemoglobinler dokulara tekrar oksijen taşımaya başlayabilir.
  • Karaciğer yağlanmasını iyileştirir. Tedavi süresine bağlı olarak yağlanmayı tamamen ortadan kaldırabilir.
  • Enflamasyonu durdurur (insülin direncinde rol oynayan IL-1β, IL-6, 8, 10, TNF-α gibi sitokinlerin üretimini baskılar)
  • Antienflamatuar sitokinlerin üretimini artırır.
  • Karaciğerde Glutatyon sentezini artırır.
  • Bir büyüme faktörü olan IGF-1 düzeylerini iyileştirir. IGF-1, enflamasyonu (iltihabı) azaltmada etkilidir. Hücre gelişimini ve doku onarımını uyarır.
  • Vücutta sadece mitokondriye sahip olan hücreler yağ yakabilir. Yağ yakmak için ise sağlıklı mitokondriler gerekir. Ozon, mitokondri metabolizmasını yükseltir, mitokondri hasarını dakikalar içinde iyileştirebilir.
  • Leptin vücudun normal kilosunu korumasına yardımcı olan bir hormondur. Leptin direnci, vücutta yeterli yağ deposu olmasına rağmen açlık hissetmeye ve daha fazla yemeye neden olur. Ozon bozulmuş insülin metabolizması sırasında yükselmiş olan Leptin düzeylerini düşürür, leptin direncini düzeltir. Böylece tokluk hissi gelişir.
  • Ozon karaciğer enflamasyonunda hücre ölümünü ve iltihabı azaltır, karaciğer yenilenmesini pozitif yönde düzenleyebilir.
  • Antioksidan kapasiteyi arttırır.
  • Hücrelerin detoks mekanizmalarını harekete geçirerek toksin yükünden kurtulmalarını sağlar.
  • Kalbin pompalama gücünü ve kanın oksijen taşıma kapasitesini yükselterek, ayrıca kılcal dolaşımı iyileştirerek kan dolaşımını arttırır ve doku beslenmesini iyileştirir.
  • İnsülin metabolizmasında kilit organlar olan karaciğer ve böbrek kan akımını arttırır.
  • Duygudurumunu iyileştirir, enerjik hissettirir, harekete sevk eder.
  • Dolaşım ve kas gücünü artırarak fiziksel egzersiz kapasitesini arttırır.
  • Damarları iyileştirerek bütün diyabet komplikasyonlarını önler.
  • Kan şekerinin sorbitole dönüşümünü ve dokularda birikmesini engelleyerek mikro ve makro anjiopatileri önler, katarakt ve retina hasarı gibi göz hastalıklarından korur.
  • Uykusuzluk karaciğer yorgunluğunun bir belirtisidir. Ozon ilk seanstan itibaren karaciğeri iyileştirmeye başlar ve bu sırada derin uyku sağlar.
  • Metabolik sendromda çok görülen uyku apnesi, karaciğerin iyileşmeye başladığının işareti olarak, ozon tedavisi ile hızla düzelir.

Hidrojen Tedavisinin İnsülin Direncindeki Etkisi

  • Hidrojen tedavisi güçlü ve seçici antioksidan etkilere sahiptir. Karaciğer hücrelerinin oksidatif stresini hızla düzeltir. Bu etkileriyle hidrojen insülin direnci ile her yönden savaşır.
  • Vücuda verilen Hidrojen en yüksek konsantrasyona karaciğer dokusunda ulaşmaktadır. Hidrojen vücutta en çok karaciğer dokusunda kullanılır.
  • Karaciğer metabolizmasını yeniden programlar.
  • Karaciğerde lipid, karbonhidrat ve nükleik asit metabolizmasını etkiler.
  • AST, ALT ve TSA (Total Safra Asitleri) değerlerini düşürür.
  • Karaciğerin hem metabolizma düzenleyici mekanizmalarını hem özel bağışıklık sistemini iyileştirir.
  • Çeşitli hastalıklardaki etkilerinin çoğu karaciğeri yenilemesine bağlıdır.
  • Uykusuzluk karaciğer yorgunluğunun bir belirtisidir. Hidrojen ilk seanstan itibaren karaciğeri iyileştirmeye başlar ve bu sırada derin uyku sağlar.
  • Metabolik sendromda çok görülen uyku apnesi, karaciğerin iyileşmeye başladığının işareti olarak, hidrojen tedavisi ile hızla düzelir.

Ozon Tedavisinin Faydaları Nelerdir?

  • Bağışıklık sistemini güçlendirir. Makrofajları aktive eder, lökosit sayısını artırır.
  • Güçlü bir antimikrobik ajandır, virüs, bakteri ve mantarları öldürür veya çoğalmalarını durdurur.
  • Antienflamatuardır, enflamasyonu (iltihabı) durdurur.
  • Hücrelerin detoks kapasitesini artırarak vücuda toksin attırır.
  • Vücudun antioksidan kapasitesini arttırarak serbest radikal hasarından korur.
  • Ozon, damar elastikiyetini düzelttiği bilinen tek tedavi ajanıdır. Bu etkisi ile damar sertliği ile seyreden aterosklerozu iyileştirir.
  • Ozon kan oksijen düzeylerini yükseltir. Hücrelerin oksijen kullanımında artış sağlar.
  • Mitokondri hasarını onararak hücre enerji üretimini arttırır
  • Ozon tedavisi kılcal dolaşım bozukluğunu iyileştirir, hipoksik (oksijen alamayan) alanlarda yeni kılcal damarlar oluşmasını sağlar.
  • Kalbin kasılma gücünü artırır, dolaşımı iyileştirir.

Hidrojen Tedavisinin Faydaları Nelerdir?

  • Güçlü anti-enflamatuardır
  • Seçici antioksidandır, en tehlikeli serbest radikalleri etkisizleştirir
  • Stres altındaki hücrelerin ölmesini engeller, böylece doku hasarını ve organ kaybını önler
  • Hasta hücrede sekteye uğramış olan otofaji mekanizmasını harekete geçirir, hücrede yenilenme başlatır (otofaji mekanizması sayesinde hücreler hasta ve yaşlanmış organellerini geri dönüştürür, gençleşirler)
  • Güçlü ağrı giderici etkiye sahiptir

Sık Sorulan Sorular

İnsülin direnci ile diyabet aynı şey mi?

Diyabet sürecinde, diyabet tanısı konmazdan önce ve sonra insülin direnci bulunur. Diyabet, insülin direnci sendromunda kan şekeri yüksekliği bulunan safhayı tanımlar.

İnsülin direnci olan şeker hastalığı mıdır?

İnsülin direnci teşhis edildiğinde hasta diyabet safhasında da olabilir, pre-diyabet safhasında da olabilir. Henüz kan şekeriniz 99 mg/dL altında ise hastalığın diyabet öncesi safhasındasınız demektir.

İnsülin direnci hangi tip diyabet?

İnsülin direnci Tip-I diyabette de görülebilir, Tip-II diyabette de görülebilir.

Sonuç

İnsülin direnci ve diyabet tek bir bir hastalığın tezahürleridir: Metabolik Sendrom

Metabolik Sendrom; bağışıklık ve endokrin gibi her ikisi de sinir sistemi tarafından yönetilen iki mekanizmanın, virüs bulaşması ve toksin birikimi gibi iki ana faktör tarafından harekete geçirilmesiyle başlayan; stres, yanlış beslenme alışkanlıkları ve uygun olmayan gıda seçimleriyle beslenen bir hastalık seyri izler.

Kliniğimizde bu hastalığın tüm süreçleri ile tedavi yaklaşımlarımız mevcuttur:

Ozon tedavisi ve Hidrojen tedavisi insülin direncini iyileştirir, viral enflamasyon ile savaşır, ve karaciğeri iyileştirirler.

Kişiye özel hazırlanan Metabolik Detoks programı ile beslenme yönetimi ise insülin direncini iyileştirmek ve yağları yakarak kilo vermenin yanı sıra, dengeli beslenme alışkanlıklarını kazandırarak verilen kiloların tekrar geri alınmamasını sağlar.

Gerektiğinde akupunktur ile tedavi desteği verilir.

Tedavilerimiz diyabetin kalp hastalığı, hipertansiyon, inme, polinöropati, böbrek yetmezliği, göz hastalıkları, diyabetik ayak gibi komplikasyonlarında da etkilidir.

Tedaviler birkaç gün aralıklarla, belli bir sıklıkta yapılır. Süresi kişiye göre değişmekle beraber 10 haftadan az olamaz.

Başa dön tuşu