Pityriasis Rosea – Gül Hastalığında Ozonterapi
Pityriasis Rosea ciltte pembe ya da kırmızımsı döküntülerle seyreden bir hastalıktır. Belirtiler genellikle göğüs ve sırtta ortaya çıkar. Bazen kaşıntılı olabilir.
Genellikle 35 yaş altında görülür. Ortaya çıkışının stres ile yakından ilişkili olduğu görülmüştür.
Klasik tıpta bir tedavisi yoktur. Belirtileri hafifletmek amacıyla kortikosteroidler reçete edilir.
Ozonterapinin bu hastalıkta etkili olduğu bilinmektedir.
Yakın zamana değin nedeni bilinmeyen bu hastalığın, günümüzde Herpesvirüs ailesinden virüslerin (HHV-6,7) stres nedeniyle reaktive olmasıyla ortaya çıktığına dair bulgular kesinlik kazanmıştır.
Bu bulgular da ozonterapinin bu hastalıktaki etki mekanizmasını açıklamaktadır: Antiviral etkiler
HHV-6
Gül hastalığı zararsız bir hastalık olarak bilinmektedir ama etkeni olan virüslerin insanlarda meydana getirebildiği bir dizi tehlikeli hastalığı düşününce hastalığın hiç de önemsiz olmadığı anlaşılabilir. Örneğin HHV-6 beyinde hasar meydana getirebilen, zihin bulanıklığına yol açan az sayıda virüsten biridir ve Alzheimer hastalığı ile de ilişkili olabileceği konusunda ciddi kanıtlar vardır.
HHV 6 virüsü bebeklik çağında ortaya çıktığında Altıncı Hastalık adı ile anılan bir ateşli hastalık tablosu oluşturur.
Buluğ çağında ve ilk gençlik yıllarında meydana gelen bulaşmalarla başladığında adına Öpücük Hastalığı da denir.
Bu hastalıklar sonraki yıllarda tekrarlamaz ancak virüs vücutta kaldığından fiziksel ve duygusal stresler sırasında reaktive olur ve Gül hastalığından Alzheimer hastalığına değin pek çok organda pek çok değişik hastalığa neden olabilir.
HHV-6 virüsü lenf bezlerini enfekte ettiğinde tablo lenf kanserine kadar ilerleyebilir.
Haşimoto tiroiditi adı verilen ve otoimmün olduğu düşünülen tiroid hastalığının da HHV-6 virüsü yüzünden oluştuğu düşünülmektedir.
Tip-I diyabete neden olan pankreas beta hücre tahribatının nedeninin de yine HHV-6 virüsü olduğuna dair önemli kanıtlara ulaşılmıştır.
Klinik araştırmalar gebeliğin ilk aylarında Gül hastalığı geçirenlerde çeşitli gebelik komplikasyonları görüldüğünü, hastalığın ölü doğuma neden olabileceğini, düşük riskinin yüzde 62 arttığını göstermektedir. (Drago 2014)
Rochester Üniversitesi’nde araştırmacılar, 5.000’den fazla bebeğin kordon kanında HHV-6 çalıştılar ve yalnızca ciHHV-6’lı bebeklerde veya anneleri ciHHV-6’lı çocuklarda HHV-6 DNA’sı buldular (ciHHV-6 tanımı, virüsün kendini konağın genlerine tamamen kopyaladığını ve bu genetik materyalin mendelyan iletimle sonraki kuşaklara geçeceğini ifade eder) (Hall 2010).
Fetal ölümlerde viral enfeksiyon araştırmak üzere İngilterede yapılan bir araştırmada, elektif gebelik sonlandırmaları ile karşılaştırıldığında, bu fetal dokuların %34’ünde viral DNA bulundu. Bu çalışmada, 73 vakanın 20’sinde CMV (sitomegalovirüs) ve 5’inde HHV-6 ve 7 bulundu (Al-Buhtori 2011).
Lancet’te yayınlanan daha önceki bir Japon araştırması, hamileliğin 6-12. haftalarında spontan düşük yapan kadınlarda HHV-6 IgG ve IgM antikor titrelerinin dört kat daha yüksek olduğunu buldu. Ayrıca, 3 IgM pozitif hastadan 2’sinin plasenta dokusunda HHV-6 antijeni bulunmuştur, bu da gebeliğin ilk 2 ayında HHV-6’nın yeniden aktivasyonunun kadınları spontan düşüklere yatkın hale getirebileceğini düşündürmektedir (Ando 1992).
Dr. Nilgün Eröztürk – Her hakkı saklıdır